:

:

:

TATSIZ BİR HİS: AĞRI

15 Şubat 2017 Çarşamba 09:51
Uzm. Dr. Sevilay Eriş

Siz hiç ağrı hissederken gülücükler dağıtan birini gördünüz mü? Ağrı, tüm hislerimiz içinde en tatsız olanı, insanı en müşkül duruma düşürendir.

Bu his, aile yaşantısını, sosyal yaşamı, iş hayatını ve günlük yaşamı altüst ederek yaşam kalitesini düşürür.

Ağrı hissi başlayınca, zihin artık tüm algaçlarını bedenin o kısmına çevirir ve ağrıyan yerden başka bir vücut kısmı düşünülemez hale gelir. Ağrı nerede ise, akıl oradadır yani.

Tıbbın babası Hipokrat 'Ağrıyı dindirmek ilahi bir sanattır' der ve hekimlik sanatına kutsallık katan bir başka söz aramaya gerek kalmaz artık...

'Sılanın ufak tefek yolları/Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri ' derken sanatçı, ağrı kavramını dizelerin ve notaların içine pek de güzel bir şekilde yerleştirivermiştir.

'Azıcık aşım, ağrısız başım', 'Sol yanı ağrımak', 'Ağrılardan göz ağrısı, her kişinin öz ağrısı' gibi sözler ile de kültürel alt yapıda betimlenmiştir.

Bilimsel verilere göre bizler biliyoruz ki, ağrı vücudun kendini koruma ve alarm mekanizmalarından birisidir.

Bu his, vücutta birşeylerin yolunda gitmediğine işaret eder ki , önlem alınarak bedende oluşabilecek muhtemel hasarı en aza indirmeye vesile olur.

Ağrı, çok sayıda hastalığın ilk belirtisidir. Eğer bizi önceden uyarmasa idi, birçok basit başlayan hastalık, ilerleyip karmaşık hale gelerek ciddi sonuçlar doğurabilirdi.

Örneğin ağır yük kaldırma sonrası gelişen bel ağrısı durumunda, kişiye birkaç gün bel kaslarını ve omurlarını kullanmasını engelleterek adeta bedene 'dur ve dinlen' emri verir.

Şüphesiz ağrı hissini yaşamak hiç ama hiç kolay değildir. Uzun ve kronik hal alan ağrılar, kişide sadece somut değil, artık soyut kayıp ve kısıtlılıklara da neden olur. Bu hissi yaşayan bir kişiden içe dönmesini, ruhsal yolculuk , çıkarımlar ve anlamlandırmalar yapmasını beklemek manidar olacaktır.

Sürekli ağrı hissi yaşayan bir insandan güler yüzlü, mutlu, huzurlu, sakin olmasını  elbette bekleyemesek de, kuşkusuz ağrıyı bir dost olarak kabul ettiğimizde, ki öyledir, ağrıyı yaşamak da taşımak da bambaşkalaşır.

Her insan hayatının herhangi bir yaşında, bir ya da birçok yerinde ağrı çektiğine göre, tarihler boyu ve şimdi, ağrı tedavilerinin çeşitliliği ve yaygınlığı da kaçınılmaz olacaktır.

Ağrının şekli, nedeni hakkında birçok ipucu taşır. Yeri, süresi, beraberinde var olan şikayetler, ne zamandan beri hissedildiği,  yayılımı, arttıran ve azaltan durumlar, eşlik eden başka bulgular, gece  olup olmadığı, uykudan uyandırıp uyandırmadığı gibi belirteçler, ağrının sebebini araştırırken iz sürmemizi kolaylaştırır.

Ağrının sebebi her ne olursa olsun, bedende birşeylerin yolunda gitmediği hususunda  bize sinyal göndermektedir.

O yüzdendir ki, bir ağrı iki haftadan uzun süre devam ediyorsa veya giderek şiddetleniyorsa mutlaka doktora gitmelisiniz.

Hem modern tıp, hem de tamamlayıcı tıp modalitelerinin çoğu ağrı ve tedavisi ile ilgilenir. Her ikisinin de artıları eksileri vardır.

Modern tıp, ağrının sebebini açığa çıkaracak birçok tıbbi yöntem ve  ağrıyı  'hızlı' bir şekilde kontrol altına alabilecek birçok ilacın kullanımını barındırır.

Tamamlayıcı tıp ise, hastalığı ve ağrıyı oluşturan o ilk sebebe, merkeze odaklıdır. Ve tedavi süreci biraz daha yavaştır, daha bireyseldir. En nihayetinde aynı hastalık, aynı yaş ve cinsiyetteki bir kişide, aynı sürede var ise de, her bireyin ağrı düzeyi ve hissi farklı olduğuna göre, tedavi usülleri de farklı olmalıdır.

 Her insan biricik, tek ve eşsizse eğer, hastalıkları, ağrıları ve tedavileri de öyle olmalıdır felsefesini taşır tamamlayıcı tıp...

Parmak izleri bile birbirinden farklı olan insanoğluna, ilaçları her kişiye (çocuklar hariç) benzer ve aynı dozda (pozolojide) kullanma, modern tıbbın tuhaf bir çelişkisidir.

Ve ağrıyı kesen birçok ilacın aslında yaptığı, kaynayan fokurdayan  bir tencerenin kapağını hafifçe aralamaya benzer. Oysa tencerenin altında yanan ateşin de söndürülmesi gerekmez mi?

Tamamlayıcı tıp modaliteleri içinde, ağrı tedavisi ile ilgilenen alanlar başlıca; akupunktur, nöralterapi, proloterapi, ozon tedavisi, hacamat, sülük, hipnozdur.

Her ne kadar 'Hekimden değil, çekenden sor' diye nitelenmiş olsa da, nihayetinde hekimler de birer insandır ve hayatlarının bir kısmında, bir yerlerinde bu tatsız hissi mutlak deneyimlemişlerdir. 

Bu yazı toplam 1615 defa okunmuştur.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın diğer makaleleri
  • SERSERİ İLE KİBİRLİ8 Ekim 2018 Pazartesi 09:05
  • BENLİK18 Eylül 2018 Salı 09:56
  • UFAK TEFEK ŞİFACILAR:SÜLÜK İLE TEDAVİ 11 Nisan 2018 Çarşamba 09:33
  • ZAMANIN EFENDİSİ OLMAK16 Mart 2018 Cuma 10:43
  • ASALET KAVRAMI ÜZERİNE25 Ocak 2018 Perşembe 10:54
  • ŞU MUTLULUK DENEN ŞEY NE OLA Kİ? 27 Aralık 2017 Çarşamba 10:07
  • ZEYTİNE DAİR BİRÇOK ŞEY…29 Kasım 2017 Çarşamba 10:03
  • HEKİMLER ÖLÜYOR TIPKI HEKİMLİK GİBİ…8 Kasım 2017 Çarşamba 10:42
  • PRP (KENDİ KANI İLE TEDAVİ) NEDİR?13 Ekim 2017 Cuma 11:00
  • AĞLAMAK GÜZELDİR20 Eylül 2017 Çarşamba 10:44
  • ‘BİR KABLOSUZ AĞA BAĞLANMAK’ - ELEKTROMANYETİK KİRLİLİK –25 Ağustos 2017 Cuma 10:02
  • AH BU EKRANLARIN GÖZÜ KÖR OLSUN! 4 Ağustos 2017 Cuma 10:04
  • SÜRMENAJ DA NEDİR?19 Temmuz 2017 Çarşamba 10:27
  • HAYAT DERSİ 5 Temmuz 2017 Çarşamba 10:45
  • NAZENDE SEVGİLİ: OMEGA-3 21 Haziran 2017 Çarşamba 10:26
  • ESKİDEN BİZİM ORALARDA HEP YAPARLARDI: HACAMAT7 Haziran 2017 Çarşamba 10:27
  • SONRADAN GÖRME31 Mayıs 2017 Çarşamba 10:40
  • ANNELİK NEDİR? NE DEĞİLDİR? 17 Mayıs 2017 Çarşamba 11:13
  • AZİM Mİ? HIRS MI? 10 Mayıs 2017 Çarşamba 09:52
  • NEFESİM NEFESİNE3 Mayıs 2017 Çarşamba 10:05
  • Yeni Doğuş Gazetesi ©1986 - Tüm Hakları Saklıdır, Kaynak Gösterilmeden İçerik kopyalanamaz.
    Oluşturma süresi(ms): 1