Geçtiğimiz hafta sonu, 2 milyon 266 bin öğrencinin (ve dolayısıyla velinin) girdiği YGS sınavı hususunda yazmadan duramazdım.
Şiddet deyince her ne kadar akla savaşlar, patlamalar, silahlar, bombalar geliyor olsa da, türlü türlü şiddet vardır.
Çocuklarımıza kendi doğrularımızı dayatmamız, her daim bizden daha iyi olmalarını istememiz, onları sürekli bir şekilde başarıya ve güce yönlendirmemiz de şiddetin bir türü değil midir?
Bilmem nedendir ki, bir çocuğun kedi kuyruğuna teneke bağlaması, bir kuş yuvasını bozması, masum da olsa şiddet olarak kabul edilirken, bilim insanının fareleri kobay olarak kullanması hiç de şiddet olarak görülmez.
Örneklerle desenlemeye devam edelim.
Kasiyer kuyruğunda beklerken, kasadaki bol makyajlı görevlinin, poşet talep ettiğiniz zaman ekşiyen yüzü bir şiddet türüdür.
Müzik öğretmeni bir öğrencisine 'Müzik kulağın yok, bu alanda yeteneksizsin' demişse mesela, bu şiddetin başka bir türüdür.
Bir beden eğitimi öğretmeni öğrencisine basketbol, futbol veya tenis için 'Kasların güçlü değil, yapamazsın' tabirini kullanmışsa, o çocuğa şiddet uygulamış demektir ki, zavallım, aksini ispat eden olmadıkça, sittin sene kaslarının zayıf olduğunu (Oysa kas, güçlendirilebilir bir oluşumdur) zannedecektir.
Başka branş öğretmenleri için de çeşitlendirmeler yapılabilir.
Hastadan ağrısını ve şikayetini anlatmasını veya 'Ne zamandır ağrıyor?' gibi sorulan basit bir sorunun yanıtını vermesini beklerken, dilini fütursuzca kullanıp atalarının nikahına kadar anlatmak istemişse, hekimin zamanını dövmüştür diyebiliriz.
Ağzından anca cımbızla laf alınabilen bir hekim de, hastasının hakkına şiddet uyguluyor diyebiliriz pekala.
Mütemadiyen reçete yazan hekim ile, ilaç yazmadığı zaman, 'bir ilaç bile yazmadı' diye mızmızlanan hasta, birbirlerine benzer ölçüde şiddet uygulamaktadır.
Günlük içtiği su miktarını arttırmasını veya şeker kullanımını kısıtlaması gerektiğini söylediğim hastam, ben bunu asla uygulayamam diye diretiyorsa, kendi bedenine şiddet uygulama kararı almış demektir. Acı ama gerçek bu... Neden kişi kendine şiddet uygular veya cezalandırır sorusu bir başka makalede tartışılabilir.
Şiddetin, ne de çok tipi varmış meğerse değil mi?
Velilerin 'Şu arkadaşın şöyleymiş, bu arkadaşın gibi olsan' gibi söylevlerini 'gıptalı şiddet' olarak adlandırabiliriz. Oysa tamamen iyi niyetle, çocuğu indüklemek için söylenmiş ama özüne bakınca, çok manidar kalan sözler...Masum değiliz hiçbirimiz mi diyordu Sezen??
'Bak ben senin için saçımı süpürge ediyorum' lardan tutun da 'yemiyorum, içmiyorum senin okuman için, kurs alabilmen için neler neler yapıyorum', 'Senin geleceğin için bu kadar çok çalışıyorum' gibi söylevler de, üstü kapalı şiddettir...
Eğitsel hipnoz terapisi amaçlı ön görüşme yaptığım onlarca öğrenci ve veliden elimde kalan budur: Ebeveynler, ders ve sınavlar adı altında, evlatlarına ciddi ölçüde ve şuursuzca psikojenik şiddet uygulamaktadır (bilerek yada bilmeyerek).
O saçlarının bir teline kıyılamayan, tırnağına zarar gelsin istenmeyen, binbir zahmetle büyütülen pırıl pırıl çocuklar, ailelerinin uyguladığı şiddetin ağır yükü altında ezilmekteler. Bırakın buna ses etmeyi , birçoğu farkında bile değiller gariplerimin...
Tüm öğrencilerin de sütten çıkmış ak kaşık olduğunu savunmuyorum burada elbette... Bu bir etki-tepki meselesidir. Burada da ailenin, eğitimcilerin ve sistemin parmağı yok diyemiyorum maalesef...
Ne acı bir çelişkidir ki, insana en fazla zararı ve acıyı, en çok seven vermekte, en fazla şiddet en sevilene, en kıymetliye uygulanmaktaydı...
Şiddetin felsefesini yapıyorsam eğer, bu güçlü tahrip edici etkisi olan silahın farkına varmanızı sağlamak içindir.
YGS (ve TEOG) ailelerine en çok da annelerine buradan açık, net ve basit olarak sesleniyorum: Sakin olunuz. Sınava siz değil, çocuğunuz gireceği için stresi abartmayınız zira çocuktan daha endişeli olmanız kabul edilebilir bir davranış şekli değildir. Lütfen yavrularınıza saygı duyunuz.
Binbir güçlükle ve emekle büyüttüğünüz evlatçıklarınıza, sözel ve ruhsal şiddet uygulamaktan vazgeçiniz.
Onların, sizlerin aynadaki yansımaları olduğunu da unutmayınız.