“Sonunda Auschwitz kampının dezenfekte odasında kaybettiğim kitabımın el yazmasını yeniden oluşturmaya ve küçük kağıt parçaları üzerine anahtar sözcükleri kısaltarak not almaya başladım.” diyor Victor E. Frankl, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir toplama kampındaki deneyimleri ışığında kaleme aldığı, insani sorunlara odaklanan hem edebi hem de felsefi değerlere sahip “İnsanın Anlam Arayışı” kitabında.
Varoluşçu terapinin de en önemli isimlerinden biri olan Victor E. Frankl, bir toplama kampından sağ kurtulmuş ve bizimle de içsel öyküsünü paylaşmış bir psikiyatristtir.
Toplama kampının sözlük anlamına bakarsak “Savaşta, düşman ulustan sivil halkın, siyasal tutukluların ya da savaş tutsaklarının topluca tutuldukları yer.” olduğunu görürüz.
Peki, orada bulunan bir insan için anlamı nedir toplama kampının? “Bir insanın işaret parmağının, bazen sağı bazen solu, ama çoğunlukla solu gösteren hareketiyle yaşayıp yaşamayacaklarına karar verilen, yaşayanların ise bacalardan çıkan meşum dumanlara zorunlu şahitlik ettikleri, önceki hayatlarından sahip oldukları maddesel ne bağları var ise kopartılıp, bedenen çıplak gösterilse de aslında ruhen, manen çıplaklaştırılmış oldukları, etrafı saran tellere koşar adım gitmenin kurtuluş olarak görülebildiği bir yer ve çok daha fazlası.” O anki şartları hiçbir kelimenin yeterince anlatamayacağını düşündüğüm, yazarımızın anlatımından benim cümlelerime akabilen, kaç kere okusam da tamamlanamayacak bir tanım. Kelimelerin kifayetsizliği ve sessizlik ise bana kalan.
Toplama kampında evrelerden bahsediyor. 1. evre den 2. evreye geçişe “Duyarsızlık Evresi” adını veriyor. Hissizleşme. Ruhsal tepkilerde etrafında olan bitene tepki vermeme. Çevrede olup bitenin sıradanlaşması. Duygu yokluğu. Rüyalarda en çok görülenler ise ekmek, pasta, ılık banyo. Karşılanamayan ihtiyaçlar. Gözlerini açtıklarında ise gerçek ve rüya yanılsamaları. Kültürel anlamda ise sadece umutsuzluğu arttıran “din ve politika” konusu hâkim olan konuşmalar geçiyor etrafta.
Tüm bunlardan ve hatta çok daha fazlasından sonra bir gün zihninde karısının hayaline sarılıyor, net ve çok gerçek bir his yaşıyor. Karısı ona cevap veriyor, karısının gülüşünü duyuyor, cesaret verici bakışlarını görüyor. Gün doğumunda güneş yükselirken gördüğü şeyden bile daha parlak görüyor bu hayalini. İşte tam o anda her şey aydınlanıyor ve şöyle diyor:
“İnsanın tek kurtuluşu sevgiyle ve sevgi insanın içinde. Dünyada hiçbir şeyi kalmayan bir insanın, kısa bir an için de olsa, sevdiği insana ilişkin düşüncelerle ne kadar mutlu olabileceğini anladım.”
Ben de şöyle diyorum: “Yaşam, Anlam, Sevgi” Peki, sen ne diyorsun?