Hayatımızda bizi yapabileceklerimizden, isteklerimizden, arzularımızdan alıkoyup, hayatı anlamından çıkaran öğrenilmiş bir kültür ile yaşamaktayız: “El âlem ne der?”. Baskıyla boyunduruğu altına almış diktatör rejim misali.
Tam “işte bunu yapacağım, bunu istiyorum” diyorsun ve söylemenle birlikte karşında buluyorsun tam aksini iddia eder şekilde. Ben değilsem o, o değilse bu, bu değilse şu ama birileri bununla birlikte yaşamaya çalışıyor ve hayat dediğin, andan, anlamından yoksun kalıyor.
Kendi olamıyor, istediğini yapamayınca hayatının anlamını bulamıyor ya da bulduğunu sandığı şeyi yaşamaya mahkûm oluyor. Artık zamanı geldi.
Dur, sen orada dur demenin zamanı geldi. Bünyende barındırdığın zehri atmanın ve panzehri kendin olmanın zamanı geldi. Nasıl zehrin bünyende dolaşmasına izin verdiysen ona kendin söz geçireceksin.
Güç sende. Başaracaksın. Sensin önemli olan. Senin isteklerin, senin yaşam amacın bu; senin değerlerin, senin yaşamak ve yaşatmak istediklerin. Senin başarıların, belki de arzuladığın başarılı günlerin için senin başarısızlıkların. Senin gelişimin, senin yolculuğun. Senin hayatın bu. Var olma sebebin.
Senin gülümsemelerin ve ardından gelen kahkahaların. Mutluluk gözyaşların belki de ve sadece senin. Tek yapman gereken ne mi? Sadece sen olmak.