![Önce İnsan, Sonra Yine İnsan, Sadece İnsan](http://www.yenidogus.net/Depo/Makale/13765/org/13765.jpg)
“Kibar ve soylu olana iyi denir. Ama kimseyi hor görmeyene ve kimseye yukarıdan bakmayana da iyi denir.” der Friedrich Nietzsche. Öte yandan, “İyi insan, gülüşünü sevdiğiniz kişidir.” der Dostoyevski. Einstein ise “Her türlü kötülüğü yapmaya muktedir iken, kötü bir şey yapmayandır iyi insan” der. Horatius “Hiç kimse kusursuz değildir, en iyimiz en az kusurlu olanımızdır.” derken, TDK’de iyinin tanımı “istenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan” şeklinde yapılmaktadır.
Kime göre, neye göre? Her kelimenin zihinde anlamlandırdığı şey insanın kendisine göre ise, karşımızdakini iyi ya da kötü yapan, kendisi ya da yapıp yapmadıkları değildir. Bizim olaylara nerden baktığımız, nasıl değerlendirdiğimizdir ya da nasıl yorumladığımızdır.
Yani, bir iyi bir de kötü aranıyorsa senaryoda, mutlak iyi ve mutlak kötüyü içimizde aramalı ve işin özünün “İNSAN OLMAK” olduğunu anlamalıyız. Renkler bile adını duyduğumuzda şaşırdığımız, bilmediğimiz değişik tonlara sahipken, konu “İNSAN” olduğunda nasıl da şevkle ve kolaylıkla ikiye ayırabiliyoruz.
“Hayatta her şey olabilirsin; fakat mühim olan hayatın içinde “İNSAN” olabilmektir” diyen Şems-i Tebrizi asıl olanı nasıl da güzel söylemiş, ayrıştırmadan.
Düşünsenize, tüm tanımlara uyan “iyi insan”, gün gelip uygun olmayan seçimler yapabilir. O zaman kötü mü olacak? Yoksa insan mı kalacak?