“Eğer onu zihninizde görürseniz, elinizde tutacaksınız.” der Kanadalı yazar Bob Proctor. Çok da doğru söyler. Bir şeyleri zihninizde canlandırmak, sanki onu yaşıyormuş hissiyle keyif vermiyor mu size de?
Peki, bunun asıl nedeni ne? Nasıl gerçekten o an gerçekleşmeyen bir şeyi sadece zihnimizde canlandırarak, onu hayal ederek, ayrıntılarıyla resmederek mutlu olabiliyoruz?
Neden biliyor musunuz? Çünkü beynimiz gerçek ile imgelemeyi ayırt edemiyor.
Ormanda gezindiğiniz, tertemiz havayı içinize çekip hiç olmadığınız kadar olumlu duygularla beslendiğiniz günleriniz mi var? Ya da dört bir yanınız çiçeklerle dolu bir piknik alanında mısınız? Yoksa o çok uzakta yaşayan en yakın arkadaşınız ile iki lafın belini mi kırıyorsunuz mis gibi bir havada?
İşte bunu sadece ormanda olduğunuzda, etrafınız çiçeklerle dolu olduğunda ya da arkadaşınız ile birlikteyken hissetmek zorunda değilsiniz. Evde, işte, arabada, her nerede olursanız olun, sadece onu hayal etmeniz, tüm ayrıntılarıyla zihninizde imgelemeniz size bunu tekrar hissettirip yaşatacaktır. Beş duyunuzu da kullanarak oraya gidin. O anlarda burnunuza nasıl kokular geldiğini, neleri gördüğünüzü ve duyduğunuzu hayal edip imgelerken nasıl hissettiğinizi düşünün. Göreceksiniz ki o en yoğun iş temposundan kendinize kaçamak yaratmış, ya da evdeki işlerinizden bunalmışken içinizde tarifsiz bir rahatlama olmuş şekilde bulacaksınız kendinizi.
Aslında olay bilimsel bir gerçek. Beynimizdeki hipofiz bezleri o muhteşem anları yaşarken ne salgılıyorsa, imgeleme yapıp 5 duyumuzu harekete geçirdiğimizde de aynısını salgılıyor. O anları yaşarken de, hayal ederken de beynimizin aynı kısmı aktif hale geliyor.
O zaman ne duruyorsun?
Haydi hayale ☺