Sürmenaj, hem bedensel hem zihinsel olarak sıkı, yoğun ve aşırı çalışma sonrası gelişen beyin yorgunluğuna denir...
Bu yorgunluk ise, bıkkınlık, dikkati toparlayamama, isteksizlik, sağlıklı düşünememe, konuşmanın bile zul gelmesi hali, neşesizlik, karamsarlık, mutsuz görüntü, unutkanlık, dalgınlık şeklinde vuku bulur.
Oysa ne de hoş geliyordu kelimenin tınısı değil mi? Sanki havalı bir kafe adı, uzak bir ülkede egzotik bir kasaba ismi veya adını ilk kez national geografic te duyduğunuz bir canlı adı gibi…
Gece gündüz, yaz kış demeden her daim, hep yapacak bir işi olma ve bunun hep böyle devam edeceğini bilme ve 'boş vakit' tanımının ne anlama geldiğini anlamama hali...
Gözlük takmışken, nerede bu meret diye evi didik didik etmek, evin anahtarını arabada, arabanın anahtarını evde unutmak, cep telefonu ile konuşurken nerede bu telefon diye her yeri eşelemek, alışveriş listesiyle markete gidip yarısını unutup gelmek, bir metin okurken ne okuyordum deyip tekrarlayan kez sayfa başına dönmek, bilgisayar ekranına boş boş bakıp bir türlü anlamlandırma yapamamak, okuduğunu anlayamamak, dikkatini verememek, konuşurken uygun kelimeleri bulamamak...
Akli melekelerde bir tür kısa devre gibi.
Ruh, zihin ve beden arasındaki o muazzam senkronizasyonun bozulması olarak da ifade edilebilir.
Yemek yemek, uyumak, nefes almak gibi fizyolojik olaylar nasıl bedenin temel ihtiyaçlarından biri ise, dinlenmek de öyledir. Ve yalnızlık...Ruhun ve zihnin temel gereksinimlerinden biridir...
Anlamlandırma, içselleştirme, dönüştürme, ilişkilendirme, derinleşme, bağlamlandırma ve sonuçlandırma yapma gibi durumlar, yalnızken başarılır…Her ne kadar 'Nitelikli sohbet' bunların bir kısmını başarmaya muktedir olsa da...
Çok çalışmaya meyletmek, zaman zaman gündelik yaşamın bir getirisi de olsa, bilinçaltı konuşmasıdır aslen… Belki de daha çok küçük yaşlardayken hep kazınıverdi bilinçaltına 'Çok çalışmak her zaman ve hep gereklidir, çok çalışırsan herşeyi başarırsın, başarı çok çalışma ile olur' gibi cümleler...Ve en nihayetinde 'kalıp inanç' oldular kim bilir?..
Bu yazı, gerek bedensel, gerekse de zihinsel olarak fazlaca çalışıp, bir bütün olarak vücudunun kayışlarının kopmasına ramak kalanlara ithafen yazılmıştır. Boş boş gevezelik ve lavgarlık yaparaktan çok çalıştığını zannedenlere değil.
Yazının mesajı da yatın, yiyin, için, üretmeyin, uyuyun, gezin tozun değildir. Yanlış anlaşılmasın bir zahmet. Zira J.Keth Moorhead'ın dediği gibi 'Hiç kimse başarı merdivenine elleri cebinde tırmanmamıştır'.
Bedenin bilgeliğini hatırlatmak isterim dostlarım... Az uyuyup fazladan vakit kazanmaya mı çalışıyorsun, önce uyarır. Okuduklarını zor anlamana, basit unutkanlıklar yaptırarak ikaz etmeye çalışır. Hala onun bu sinyallerini görmezden gelirsen dalgınlaşma, tuhaflaşma halleri başlatır.
Aslen bedenin sana şefkatli bir anne gibi basit uyarılar yapar. Sen de söz dinlemeyen haylaz bir evlat gibi burnunun dikine gitmeye başlayınca, öyle mi der, madem beni dinlendirmiyorsun o zaman ben de zihninin çalışmasını yavaşlatırım der örneğin.
Hala mı laf dinlemiyorsun? Nezle eder mesela… Yat, uyu ve dinlen diye... Adeta beden konuşur seninle… Bunlara mecbur kalır... Gayet zekice değil mi?
Sen yapmazsan ben yapacağımı bilirim der ve seni ambale eder...Niyeti ve amacı kötü değildir. Dengeyi korumaktır sadece o kadar…
Sürmenaj bulgularını içinde barındıran kognitif bozukluk, depresyon, demans gibi durumlar ayrı ayrı hastalıklardır.
Sürmenajda temel tedavi, bedeni zihni yoran ve meşgul eden durumlardan uzaklaşmaktır. Ölçüyü şaşırmamak, bedene ve beyne saygıyı ihmal etmemek esastır.
Elbette beynin normal çalışması için yakıtını da doğru kullanmak gereklidir. Beslenme işte burada ön plana çıkar. Özellikle zihin ve ruh sağlığını korumak için antioksidan ağırlıklı, omega 3, C ve E vitamininden zengin beslenme önerilir.
Bunlara rağmen hala olmadıysa, normalleşmediyseniz profesyonel yardım zamanı gelmiştir. Gayet net...
Kısa yoldan bir terapi usulü olarak, 'Mandıra filozofu' da olunabilir pekala:). Yapana, yapabilene saygım sonsuz...
Sevgiyle kalınız...