5000 yıllık kadim geçmişi olan, halk arasında ‘hacamat' olarak bilinen 'yaş kupa' tedavisi, vücudun belli bölgelerinin cildine küçük kesiler yapılıp, özel aparat vasıtası ile negatif basınç uygulanarak, o bölgedeki durağanlaşmış ve artık atıl hale gelmiş, toksinlerden yoğun olan kanın dışarı atılması işlemidir.
Milattan önce 1550 yıllarında yazılmış en eski tıp metni olan Eber papirüslerinde hacamat tasvirleri bulunmaktadır.
Eski Mısır medeniyeti de, hacamatı kullandıklarını, yazıtlarında belgelemişlerdir.
Miraç hadisesinden sonra hacamat, Hz. Muhammed (SAV)' in hadis-i şeriflerinde belirttiği üzere, uygulama şekli ve zamanı ile, İslamiyette önemli yeri olan bir sünnet ve tedavi usulü haline gelmiştir.
Yerel olarak ‘’kanlı şişe’’ olarak da bilinen hacamatı hastalarıma anlattığımda, 'Eskiden bizim oralarda hep yaparlardı doktor hanım' derler.
Sanki 'Buralar eskiden hep tarlaydı ' derkenki gibi şaşırma ve inanamama hali gibi...
Normal şartlarda bedenimiz idrar, ter,nefes ve dışkı yoluyla kendi kendini temizleme kapasitesine sahiptir.
Ancak ne var ki, son yıllarda, gerek yediğimiz içtiğimiz gıdalardan, soluduğumuz havadan, kullanılan çok sayıda ilaçtan, elektromanyetik alan maruziyetinden, gerekse de hareketsiz yaşam tarzından ötürü, atabileceğimizin çok üzerinde bir toksik bombardımana maruz kalmaktayız.
Neredeyse adeta bir çöp tenekesine dönen bedenin, bu toksik yükünü atmanın birçok yolu olsa da, hacamat vücuttan ağır metal ve toksinlerin atıldığı kısa ve etkin bir detoks yöntemidir.
Hacamatın aslında en önemli kullanım yerlerinden biri koruyucu hekimliktir. Yani, hastalanmadan hacamat yaptırmaktır.
Mekanizma gayet basit ve anlaşılırdır; beden belli aralıklarla toksinlerden arındırılırsa zaten hastalık da oluşmaz.
Koruyucu hekimlik yanında birçok kronik hastalığın tedavisinde de hacamatın önemli bir yeri vardır.
Çünkü illa ki hastalıklar, bedenin atabileceğinden fazla toksik yükü olduğunda ortaya çıkar.
Bu nedenle, tedaviye hacamat gibi etkili bir detoks yöntemiyle başlamakta fayda ve avantaj vardır.
Sağlık Bakanlığının belirlemiş olduğu, hacamat kullanım durumları şöyledir:
-Yumuşak doku romatizması (fibromiyalji sendromu)
-Kas- iskelet sistemi mekanik ağrıları, kireçlenmeler
-Migren ve gerilim tipi baş ağrısı
-Uyku bozuklukları
-Bağışıklık sistemini güçlendirme (organik bir rahatsızlığı tanımlanmayan hastalarda)
-Romatizmal hastalıklara ait kronik ağrı, eklem hareket kısıtlılığı, yorgunluk ve sabah tutukluğu
-Sindirim sistemi hastalıklarına ait bulantı, kusma, kabızlık.
Hacamat tamamen tıbbi bir tedavidir. Ancak kısa zaman öncesine kadar modern tıbbın bu usüle sahip çıkmaması, hacamat gibi kıymetli bir tıbbi tedavinin ehil olmayan, aynı zamanda sağlıkla da ilintisi olmayan insanlar tarafından, dilim gitmiyor ya, 'merdiven altı ' yerlerde yapılması, tedaviyi basite indirgemiş, değerini ucuzlatmıştır.
Belki de sosyal medyada ve internette paylaşılan tuhaf ve korkutucu görüntülerin olması gerek halkı, gerekse de de tıp doktorlarını bu kadim tedaviden uzaklaştırmıştır.
Hacamat, hijyenik şartlarda ve bu konuda ehil hekimler tarafından yapıldığında, hiçbir yan etkisi olmayan bir tedavi yöntemidir.
Hacamat, Sağlık Bakanlığı Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp birimi tarafından artık resmen kabul edilmiş ve 20 Ekim 2015 tarihi itibari ile de bunun sadece sağlık kuruluşlarında, ruhsatlı olarak, eğitimli tıp hekimleri tarafından (Sağlık bakanlığının belirlediği üniversitelerden eğitim alınıp sertifikalandırmak ve bu sertifikaya da il sağlık müdürlüğünce onay ve ruhsat verilmesi dahilinde ) yapılabileceği yasallaştırılmıştır.
Uyduruk kıytırık sertifikalarla değil yani.
Hacamatı, halk arasında yapan şahısların da olduğu doğrudur.
Her ne kadar bu yazının anafikri bu olmasa da, aynı kulvarda olmadığımız için bir yarışma ve karalama söz konusu olmaksızın, sözün özü odur ki, hacamat da tıpkı diğer tamamlayıcı tıp yöntemleri gibi hekimler tarafından, bakanlık ve sağlık müdürlüğü onayı ve ruhsatı ile yapılır. Yasalarla belirlenmiş haliyle, diğer şekliyle uygulayanlara ceza-i yaptırımı vardır.
Hepsini geçiyorum da dostlarım, ‘Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?’ sorusunu sormak geliyor içimden.
Bazen hastalarım 'Yok artık, inanamıyorum, doktorlar mı uyguluyor bunu?', 'Ay hep eskiye döndük ayol' derler. Çok görmem bu sözleri. İnanamamak ve şaşırmak doğal bir tepkidir.
Bazen ise hekim arkadaşlarımdan aynı tepkiyi alınca, 'Ee, üzerine yemin ettiğin, tıbbın babası Hipokrat da aynı tedaviyi kullanıyordu ya' veya ‘Önünde saygıyla eğildiğin değerli hekim-biliminsanı İbn-i Sina da hacamatı uygulamıştır ve batıda 700 yıl boyunca ders kitabı olarak okutulan ünlü eseri El-Kanun Fi’t Tıb’ da aytıntılıca betimlemiştir’ demek ister ama susarım.
Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, hacamat etkili bir tedavi usulü olmakla birlikte, tüm dertlere, tüm hastalıklara devadır gibi hatalı bir algı da oluşturmak istemiyorum. Evet, etkin ve yüzgüldürücü sonuçları vardır lakin bu, doğru hastaya ve hastalığa, doğru noktalara, ehil eller tarafından, efektif şekilde ve usulünce uygulandığında mümkündür.
Temennim bu muazzam tedavi yönteminin, hem modern tıp, hem tamamlayıcı tıp şuuruna sahip hekimlerce uygulanıp, tıp dünyasında hak ettiği yere gelmesidir.