:

:

:

Verem: Dün - Bugün

21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
Kurtuluş GÜRSES


 



Verem Haftası nedeniyle gazetecilerin sorularını yanıtlayan Tüberküloz Danışma ve Dayanışma Derneği Başkanı Dr. Mehmet Cenk Deliküçük, tüberküloz hastalarının yatarak tedavi edilmeleri gerektiği halde yatırılamadığını, yalnızca kanaması olan ve akciğer zarı patlaması nedeniyle hastaların hastanelere yatırıldığını söylemiş.



Uzmanlar da verem hastalarının yatarak tedavisinin çok önemli olduğunu, ancak Türkiye’de yeteri kadar tedavilerinin yapılamadığını belirtiyorlar ve hükümetin uygulamaya koyduğu performans sistemi ile göğüs hastalıkları hastanelerinin, daha çok tahlil ve tetkiklerin yapılabileceği hastalıklara ayrıldığını, tüberkülozlu hastalara yeterli zaman ve yatak ayrılamadığını söylüyorlar.



Ayrıca Türkiye’de 20 bine yakın tüberküloz (verem) hastasının olduğu, yılda ortalama 3 bin 500 hastanın yaşamını yitirdiği de verilen bilgiler arasında.



Uzun lafın kısası, uzun yıllardır adı sanı duyulmayan verem yeniden aramıza dönmüş.



Yukarıda kısaca aktardığım haberi okurken, Osman Bahadır’ın, “Osmanlılardan Cumhuriyete Bilim” kitabında verdiği bilgileri hatırladım.



Yıl 1923; Cumhuriyet kurulmuştur.



Yaklaşık 12 milyonluk ülke nüfusunun içinde, okuryazar erkek nüfusunun sayısı sadece bir milyonun biraz üstündedir. Okuryazar kadın sayısı ise 200 bini geçmiyordur.



Ve…



Bitmek bilmeyen savaşlar (Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı) yüzünden halk yoksul, bitkin ve eğitimsiz durumdadır.



Halk tıbbi olarak da hastadır. Salgın hastalıklar insanları kırıp geçirmektedir. Toplumun üçte ikisi, sıtma, verem, frengi, trahom gibi çeşitli hastalıkların pençesindedir.



Özellikle sıtma bütün ülkeyi kasıp kavurmaktadır. 12 milyon nüfusun yarısından fazlası sıtmalıdır. Bazı bölgelerde sıtmalı nüfus oranı yüzde 90’lara ulaşmıştır.



1923 ve 1924 yıllarında Ankara’da hastalığın girmediği ev kalmamıştır.



Bir milyon kadar da veremli vardır.



Nüfusun yüzde 5’i ise frengi hastasıdır.



250 bin kadar da trahomlu hastanın bulunduğu tahmin edilmektedir.



Ayrıca sayıları yüz binlere varmasa da kızamık, kızıl, tifo, çiçek, difteri, lekeli humma gibi hastalıklara yakalanmış binlerce insan vardır.



Çocuk ölüm oranı yüzde 70 seviyesindedir.



Cumhuriyet’in ilanı tarihinde Türkiye’de 554 doktor, 69 eczacı, 560 sağlık memuru, 136 ebe ve 4 hemşire bulunmaktadır.



Bu vahim tabloya ve son derece kısıtlı maddi ve mali koşullara rağmen…



Hızla yeterli sayıda deneyimli uzman yetiştirmek için yurtdışına doktorlar gönderilir…



Yurdun her yöresinde sıtma ve verem savaş dernekleri ve dispanserleri kurulur… Halk içinde hastalık taraması yapılır…



Mücadelede öncelik verilmesi gereken bölgeler tespit edilir…



Örneğin 1928’de ebe okulu mezunlarının tamamı (25 ebe) doğu illerine gönderilir.



Bu büyük sağlık seferberliği sonucunda 10 yıl içinde büyük başarılar elde edilir.



Ülkedeki sıtmalı hasta oranı 1930’lu yıllarda yüzde 11’e düşürülmüştür.



Genel olarak bulaşıcı hastalıkların etkisi, kabul edilebilir sınırlar içerisine çekilmiştir.



1930 yılında Aydın, Bursa, Adana, Konya ve Ankara civarında yapılan araştırmalarda çocuk ölümlerinin yüzde 15,2’yi geçmediği saptanmıştır.



Sonraki yıllarda da mücadelenin istikrarlı bir biçimde sürdürülmesiyle, yukarıda adı geçen bulaşıcı hastalıklar toplum sağlığı açısından birer tehdit unsuru olmaktan tamamen çıkarlar.



Osman Bahadır, “Bir ulusu ulus yapan şeylerin başında, o ulusun kahramanlarını bilmesi ve onları onurlandırması gelir. Ama kimler bizim kahramanlarımız? Sadece bizim ülkemizde değil, dünya tarihinde de önemli bir yeri olan bu tıbbi ve sosyal mücadele ve başarı öyküsünün ne romanı yazılmış, ne de oyunu sahnelenmiş ve filmi yapılmıştır” diyor.



Bırakınız romanı, oyunu, filmi… Günümüzde yerli yersiz, haklı haksız, doğru yanlış, her fırsatta, çoğu zaman da gerçekler saptırılarak Cumhuriyet’in o yılları eleştiri konusu oluyor. Hatta daha da ileri giderek söyleyeyim saldırıya uğruyor.



Kadirbilmezlik böyle bir şey olsa gerek.



Bu yazı toplam 3319 defa okunmuştur.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın diğer makaleleri
  • NEŞET ERTAŞ...22 Kasım 2023 Çarşamba 14:04
  • Demokrasi Bayramı21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Türkiye Ka(y)nıyor21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Hayatın Anlamı Üzerine21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Lezzetin Püf Noktası21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Ortadoğu’dan Sevgilerle21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Gitardaki Sentez21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Gündem Özel21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Bahri Toygar Sempozyumu21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Portakal Çiçeğindeki Cazibe21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Deli Balın Marifetleri21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Ekonomide Sıçramanın Koşulu21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Nevruz, Özür ve Sonrası21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Bahar Yazısı21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Erkan ile Sohbet21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Toplum ve Teknoloji21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Müslüm Gürses’in Katharine’i21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Kendi Ayağına Sıkmak21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • TARSU’nun Aynaları21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • CHP’li ve AKP’lilerde Karakteristik Davranışlar21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Yeni Doğuş Gazetesi ©1986 - Tüm Hakları Saklıdır, Kaynak Gösterilmeden İçerik kopyalanamaz.
    Oluşturma süresi(ms): 3