:

:

:

Müslüm Gürses’in Katharine’i

21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
Kurtuluş GÜRSES


 



Müslüm Gürses uzun bir süredir yoğun bakımda. Fakat hemen her gün bir çay reklamındaki sağlıklı görünümüyle ekranlarımızdan evlerimize konuk oluyor. İyi de oluyor.                    



Böylece onu her gün hatırlıyoruz ve şifa dileklerimizi iletiyoruz.



Gürses reklamda yalnız değil; hitabından, adının Katharine olduğunu anladığımız bir kadın ona eşlik ediyor. Peki kimdir bu Katharine ve çay reklamında oynatılma gerekçesi nedir?



Biyografisinden Amerikalı olduğunu, sanat tarihi ve kütüphanecilik eğitimi aldığını, eğitimini Sorbonne Üniversitesi’nde tamamladığını, Türkiye’de mimari ve dekoratif sanatlar üzerine bağımsız saha çalışmaları yaptığını, New York’taki Fransız Kültür Merkezi Kütüphanesi’nin başkan yardımcılığı görevini yürüttüğünü biliyoruz.



Amerika’nın orta batısından çıkan genç Katharine henüz 19 yaşındayken eğitim amacıyla Paris’e gelir. Paris, kışları hep olduğu gibi gri ve yağmurludur. Fransızcası hemen her şeyi anlayacak düzeyde değildir henüz. Üstelik amfi dersleri ona sevimli görünmemektedir. Çünkü bu büyük sınıflar onun alışık olduğu Amerikan eğitim sistemindeki küçük, katılımcı sınıflara göre bireyi ortadan kaldırmaktadır. Amerikan okullarındaki nezaketi, şamatayı, öğrenci öğretmen ilişkisini özlemiştir. Kısacası yeni ortama henüz uyum sağlayamamıştır. İçine bir yalnızlık çöker; kendisini kaybolmuş gibi hissetmektedir.



İşte böyle bir ruh halinde olduğu, yine gri bir kış günü, “İslam Sanat Tarihine Giriş” dersinin tam ortasında, onu adeta bütün sıkıntılarından kurtaran bir mucize olur. Perdeye, bir ön bilgi olmaksızın, onu kötümser bezginliğinden adeta sarsarak çıkaracak bir slayt düşürülmüştür. Bu, altın taşlarla yapılmış gibi görünen bir binanın resmidir. Bu altın taşlara, şerit süslemelerle çerçevelenmiş, hareket halinde hayvanlar, ağaçlar, yıldızlar, bitkiler, hat yazıları, kuşlar hakkedilmiştir. O anda kendini, sanki bir ilkbahar gününde, binanın duvarlarını süslemiş olan seramik çiniler gibi masmavi bir gökyüzünün altında hisseder. Profesör, “Sivas, Gök Medrese” der. Katharine slayttaki görüntüye vurulur ve eserin gerçeğini görmek üzere o yaz Türkiye’ye gelir. Geliş o geliş...



Sonraki 30 yılı aşkın bir süre içinde gezilerinin çoğunu Türkiye’ye yapar Katharine Branning. Selçuklu eserlerinin peşinde Anadolu’yu kelimenin tam anlamıyla karış karış dolaşır. Ve gün gelir, mektuplarını “Kadriye Branning” diye imzalayacak kadar bizden biri olup çıkar. Ve yine gün gelir, Türk dostlarının teşvikiyle Türkiye anılarını, gözlemlerini, izlenimlerini, “Bir Çay Daha Lütfen” başlığıyla kitaplaştırır.



Ben ilk başta, adının uyandırdığı çağrışımla, kitabın toplumumuzdaki çay tüketim alışkanlığını konu edindiğini zannettim. Elbette bu konuya da değinmekle birlikte, yukarıda da dediğim gibi kitap çok daha geniş kapsamlı.



Kitabını Lady Montagu’ya mektuplar şeklinde kurgulamış Katharine Branning.



Lady Montagu, Osmanlılarla Avusturyalılar arasında süren barış görüşmelerini yürütmek ve İngiltere’nin çıkarlarını korumak üzere 1716 yılında İstanbul’a elçi olarak atanan Sir Wortley Montagu’nun eşidir. İstanbul’da kaldığı 13 ay boyunca dostlarına, ailesine 25 mektup yazar. Sonradan yayımlanan bu mektuplar dönemin Osmanlı / Türk yaşamı konusunda zengin gözlemler içerir.



Kitabında biri dostlarına ve ailesine, diğerleri Lady Montagu’ya olmak üzere 28 mektup yazmış Katharine Branning. Lady’e mektuplarında onunla söyleşiyor ve onun mektuplarına göndermelerde bulunuyor. Böylece okur, Lady Montagu’nun mektupları hakkında da bilgi sahibi olma şansına kavuşuyor ve kitap daha da derinlik ve zenginlik kazanıyor.



Kitabı okurken dikkatimi çeken şey şu oldu: Hemen her satırdan yazarın Türkiye ve Türklere duyduğu sevgi taşıyor. Fakat bu, yazarın hiç eleştiride bulunmadığı anlamına gelmiyor. Ama yazarın eleştiri içeren cümlelerinde bile o sevgiyi görüyor, hissediyorsunuz.



“İşte bizim yapamadığımız şey bu” diye düşündüm ister istemez. Başta siyasiler olmak üzere, eleştirirken çok kırıcı olabiliyor, çoğu zaman hakaretin sınırlarında dolaşıyoruz.



Birbirimizi sevmiyor muyuz yoksa?...



Bu yazı toplam 8438 defa okunmuştur.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
13.03.2013 22:11:22
08:18
27 Şubat 2013 Çarşamba
detaylı bir araştırma yazarı tebrik ederim.ED
176.40.152.74
Yazarın diğer makaleleri
  • NEŞET ERTAŞ...22 Kasım 2023 Çarşamba 14:04
  • Demokrasi Bayramı21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Türkiye Ka(y)nıyor21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Hayatın Anlamı Üzerine21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Lezzetin Püf Noktası21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Ortadoğu’dan Sevgilerle21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Gitardaki Sentez21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Gündem Özel21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Bahri Toygar Sempozyumu21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Portakal Çiçeğindeki Cazibe21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Deli Balın Marifetleri21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Ekonomide Sıçramanın Koşulu21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Nevruz, Özür ve Sonrası21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Bahar Yazısı21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Erkan ile Sohbet21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Toplum ve Teknoloji21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Müslüm Gürses’in Katharine’i21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Kendi Ayağına Sıkmak21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • TARSU’nun Aynaları21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • CHP’li ve AKP’lilerde Karakteristik Davranışlar21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Yeni Doğuş Gazetesi ©1986 - Tüm Hakları Saklıdır, Kaynak Gösterilmeden İçerik kopyalanamaz.
    Oluşturma süresi(ms): 2