Yeni Doğuşta Kaymakam Orhan Şefik Güldibi'nden Önemli Teklif
başlıklı haberi okuduğumda çok sevindim.
Tarsus Kent Merkezi Mutlaka Başka Bir Alana Taşınmalıdır alt başlığı ile verilen haberin devamında Kaymakam Güldibi şunları söylüyor: Tarihi değerleri ile önemli bir zenginliğe sahip olan güzellikler kent merkezinde bulunuyor. Bu tarihi güzelliklerimizin ortaya çıkartılması noktasında Kültür Bakanlığı yetkililerinin mutlaka çalışma yapması gerekiyor. Sahil Bandı Projesi ve Gülek Karboğazı projelerinin tamamlanması ile birlikte şehrimiz en geç beş yıl içinde cazibe merkezi olacak. Bu bağlamda bakıldığında, kentin merkezi yeraltında önemli tarihi eserleri barındırıyor. Kıskanılacak özelliklere sahip olan şehrimizin tarihi güzelliklerini ortaya çıkarmak için mutlaka kent merkezinin başka bir yere taşınması gerekiyor.
Bu habere sevinmemin nedeni adı konmamış böyle bir projenin hayata geçmesinin Tarsus için yararlı olacağını düşünmemden kaynaklanıyor elbette.
Bu düşüncem yeni de değil. Bundan yaklaşık dört yıl önce, tam tarihiyle söyleyecek olursam 18 Haziran 2008 tarihinde, Tarsus Üzerine Hayaller başlığıyla yayımlanan yazımda, gerekçeleriyle birlikte benzeri görüşleri bu köşede ben de dile getirmiştim.
O yazıda, Hürriyetin Yaz Rehberi ekindeki bir haberden yola çıkarak yaptığım değerlendirmede şunları söylemiştim:
köklü tarihine ve müthiş gizilgücüne rağmen Tarsusun da turizm pastasından aldığı pay kocaman bir sıfır.
Tarsus şimdilik, umudunu Sahil Bandı Projesine bağlamış durumda. Ama proje kapsamında yapılacak lüks tesislerde her şey dahil sistemi geçerli olacak. Dolayısıyla Tarsus halkı, bu projeden beklediği ölçüde yarar sağlayamayabilir. İşte bu nedenle, o gizilgüç ortaya çıkarılmalıdır.
Nitekim yukarıda sözünü ettiğim ekte Tarsusla ilgili bilgiler de vardı. Doğrusu, 8 bin yıllık tarihinde Hitit, Asur, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin yerleşim merkezleri arasında yer alan Tarsus, inanç, tarih ve kültür turizminde önemli bir konumda bulunuyor diye başlayan bilgiler, bilmeyen biri okuduğunda başını döndürecek yoğunluktaydı. Yani Tarsus böylesine zengin bir mirasa sahip.
Ama o zengin miras tek başına bir anlam ifade etmiyor. Çünkü ne yazık ki kentimizde, herhangi bir Tarsusluya, böyle zengin bir mirasın vârisi olduğunu hatırlatacak ve gelen yabancıya, çok derin bir tarih ve kültürel zenginliğe sahip bir kentte bulunduğunu duyumsatacak bir hava ve düzenleme yok. O nedenle ve biran önce, eski eserlerden, tarihi kalıntılardan, ürünlerden, bilgilerden, anılardan oluşan o zengin miras turistik öğeye dönüştürülerek kamuoyuna sunulmalı, bir başka deyişle pazarlanmalıdır. Bunun için mevcutların restorasyonu, toprak altındakilerin kazılarla gün yüzüne çıkarılmaları ve çevre düzenlemelerinin yapılması gerekir.
Ama belki çok daha büyük düşünüp, bir Kentsel Dönüşüm Projesi çerçevesinde konuya yaklaşılmalıdır. Proje kapsamında, kent çevresinde yeni alanlar yaratılabilir ve kent merkezi boşaltılarak yeni alanlara taşınmaları sağlanabilir. Boşaltılacak kent merkezi, yoğun kazı, restorasyon faaliyetleri sonucunda yeni düzenlemelerle aynı zamanda yaşayan bir müze kente dönüştürülebilir.
Elbette, bu söylediklerim büyük maliyet gerektirir. UNESCO ve AB fonlarından yararlanılarak bu maliyetin altından kalkmanın yolu bulunabilir.
Böyle bir dönüşüm sonrasında bir bakmışsınız ki, UNESCO, Tarsusu Dünya Kültür Mirası listesine almış veya Avrupa Konseyi, Tarsusu Avrupa Kültür Başkenti ilan etmiş.
Hayal mi?
Her şey hayal etmekle başlamaz mı?...
Evet, yaklaşık dört yıl önce bu görüşleri dile getirmişim. Şimdi, kent merkezinin dönüşümüne ilişkin aynı görüşün, bir öneri şeklinde, yetkili bir ağızdan dile getirilmesi çok sevindirici. Aynı zamanda çok da umut verici.
Belediyesi, sivil toplum kuruluşları, kamuoyu önderleriyle tüm kentin Kaymakam Güldibinin önerisini desteklemesi Tarsusun yararına olacaktır.