1200 kişilik görkemli konser salonunun bütün koltukları dolu. Salonu dolduranların tümü de koyu renk elbiseler giymişler. Sahnenin ortasına yerleştirilen uzun bir sehpanın üzerinde 12 mum yanıyor.
Salondaki derin sessizlik acılı bir havayı yansıtıyor. Biraz sonra, konuşmasını yapmak üzere, sahneye yerleştirilen kürsüye gelen sarışın kadın, salondaki havaya uygun, üzgün bir yüz ifadesi ve ses tonuyla Bizi affedin diyor.
Sarışın kadın Almanya Başbakan'ı Angela Merkel. Biraz önce salona birlikte girdiği Almanya Cumhurbaşkanı Vekili ve Federal Meclis Başkanı, ön sırada yerlerini almışlar onu dinliyorlar. Cinayetlerin aydınlatılması, arkasındaki kişilerin ortaya çıkarılması konusunda her türlü çabayı harcayacağıma söz veriyorum diyor Merkel.
Cinayetler derken, 2000 ile 2006 yılları arasında, 8 Türk, bir Yunanlı ve bir Alman polisinin aşırı sağcı Neo-Naziler tarafından öldürülmesini kastediyor. Zaten törenin başında, orkestranın Bach'ın bir eserini çaldığı sırada, farklı din ve etnik yapıya mensup 12 gencin salona sırayla taşıdığı 12 mumun 10'u, cinayet kurbanlarını temsil ediyor. Geriye kalan iki mumdan biri geçmişte ırkçı cinayetlere kurban gidenleri, öbürü de geleceğe tutulan ışığı sembolize ediyor.
Merkel ayrıca, cinayetlerin önlenememesinin, hatta kurban yakınlarından kuşkulanılmasının Almanya için utanç verici olduğunu belirtiyor ve davetlileri, kurbanların anısına saygı duruşuna davet ediyor. Almanya genelinde de bayraklar yarıya indiriliyor ve bir dakikalık saygı duruşunda bulunuluyor.
Daha sonra tören, kurban yakınlarının konuşmaları, törenin anlamına uygun şiir ve müzik dinletileri ile sürüyor.
Sözünü ettiğim tören, geçtiğimiz Perşembe günü Berlin'de, 2000 ile 2006 yılları arasında Neo-Naziler tarafından öldürülen 8 Türk, Türk zannedilen bir Yunanlı ve bir Alman polisinin anısına ve onların yakınlarından özür dilemek amacıyla düzenlenen devlet töreni.
Bu tören ile ilgili haberleri okurken, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Dersim olayları nedeniyle özür dilemesi canlandı gözlerimin önünde.
Hatırlanacağı gibi, Erdoğan, Kasım ayının sonlarında, partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında, her zamanki gibi yüksek perdeden ses tonu ve öfkeli bir yüz ifadesiyle yaptığı konuşmayla CHP'ye yüklenirken sözü Dersim'e getirmiş ve Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa ben özür dilerim ve diliyorum demişti.
O günlerde yazdığım ve Dersim İsyanı'nın Niteliği ve Özür başlığıyla bu köşede yer alan yazıda, Çağdaş bir devlet olma çabasındaki genç Türkiye Cumhuriyeti'nin, bu yoldaki uygulamalarını tüm yurda yayma girişimleri karşısında çıkarlarının bozulacağını gören Dersim yöresindeki çağdışı feodal yapı, Seyit Rıza'nın önderliğinde, dini de kullanarak isyan etmiş ve bu isyan güvenlik güçlerince bastırılmıştır saptamasını yaptıktan sonra, sorunun, isyanın bastırılması sırasında uygulanan yöntemler ve orantısız güç kullanımı olduğunu belirtmiştim.
Daha sonra, uygar bir devletin geçmişte mağdur ettiklerinden ve onların günümüzdeki yakınlarından özür dilemesinin gayet doğal olduğunu söyleyip şunları eklemiştim:
Ancak bu özür dileme, Başbakan Erdoğan'ın yaptığı gibi, parti toplantısında olmamalıydı. Özürün inandırıcı olabilmesi için o konuşma, mağdurların ve yakınlarının da bulunacağı, çok iyi düzenlenmiş, atmosferi çok iyi ayarlanmış bir toplantıda yapılmalıydı. Ayrıca mağduriyetlerin giderilmesi konusunda bundan sonra atılacak adımları da içermeli ve ciddi bir devlet adamı üslubunu taşımalıydı.
Görülüyor ki, yaklaşık üç ay kadar önce, adeta, geçtiğimiz Perşembe günü Almanya'da yapılan töreni tarif etmişim. Burada, Alman yetkililer yazımı okuyup ilham almışlar diyecek halim yok elbette. Sadece, Aklın yolu birdir demekle yetineceğim.
Peki, iki özür dileme şekli arasındaki fark sizce neyi ya da neleri gösteriyor olabilir?