:

:

:

Erkan ile Sohbet

21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
Kurtuluş GÜRSES


 



Erkan Demirkan 50 küsur yıllık arkadaşımdır. Ankara’da ikamet eder; müthiş bir sinema / film tutkunudur; video kaset, VCD ve DVD’lerden oluşan binlerce filmlik arşivi vardır.                          



Ayrı kentlerde yaşamamız nedeniyle onunla sık sık telefon aracılığıyla görüşürüz ve bu görüşmeler çoğu zaman uzun sohbetlere dönüşür.



Son görüşmemizde söz yine dönüp dolaşıp filmlere geldi ve Erkan bana, Yılmaz Erdoğan’ın senaryosunu yazıp yönettiği ve oyuncu olarak da rol aldığı “Kelebeğin Rüyası” filmi hakkındaki görüşlerimi sordu.



Olay örgüsünün çoğunlukla, “çalışma mükellefiyeti”ni de içeren “Milli Koruma Kanunu”nun geçerli olduğu 1941 yılı Zonguldak’ında geçtiği ve çok genç yaşta hayata veda eden iki genç şair Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur’un anlatıldığı filmi beğendiğimi, fakat “Yılmaz Erdoğan’ın en iyi filmi”, “Başyapıt”, veya “Kıvanç Tatlıtuğ oyunculuğuyla bir adım öne çıkmış” gibi değerlendirmeleri abartılı bulduğumu söyledim.



Erkan değerlendirmelerime katıldığını belirttikten sonra, “Ancak benim bazı eleştirilerim var” dedi ve ekledi:



“Filmin başındaki görüntüler sanki ‘Sefiller’den bir sahne gibi. Bağırıp çağıran ve kuşkusuz devleti temsil eden ‘kötü’ jandarmaların itip kakmasıyla zorla madene indirilen, zincire vurulmuş mahkûmlardan oluşan mükellefler... Film boyunca daha birçok sahnede madencilerin / mükelleflerin zor koşulları, yoksullukları gösteriliyor. Buna karşılık Halkevi’nde bale, tiyatro kursları; İnönü portresi ve CHP bayrağı altında kente egemen olan kalantor CHP’lilerin görüntüleri... Yani İnönü’ye ve tek parti dönemine saldırmanın dayanılmaz cazibesine Yılmaz Erdoğan da kapılmış görünüyor. Nitekim filmin bitiminde, ‘Vay be, bu Kemalistler millete amma da zulmetmişler ha!’ diyen genç izleyiciler...”



“Oysa Zonguldak’ta uygulanan bu “mükellefiyet”, ikincisi... Birincisi 1865 -1880 yıllarında Osmanlı döneminde uygulanmış. Filmdeki olaylar 1941 yılında geçiyor. Yani 2. Dünya Savaşı’nın dünyayı yangın yerine çevirdiği bir dönem. Kömür stratejik bir maden. Trenlerin, gemilerin, fabrikaların, elektrik santrallarının çalışabilmesi için kömür gerekli. Buna karşılık işgücü yok. Çünkü çalışma çağındaki erkek nüfusun çoğu 4 yıllığına askere alınmış. Filmde bu çaresizliğe, zorunluluğa hiç vurgu yok.”



Rastlantı bu ya, ben de tam o gün Taha Akyol’un yeni çıkan “Rumeli’ye Elveda: 100. Yılında Balkan Bozgunu” kitabını okuyup bitirmiştim. Akyol, CNN Türk’te aynı adla yayımlanan belgeselinin metnini daha da genişleterek ve ayrıntılı hale getirerek hazırlamış kitabı.



Osmanlı İmparatorluğu’nun, 500 yıl idare ettiği Rumeli’de birkaç hafta içinde çöküşünün askeri, toplumsal ve siyasal nedenlerine ışık tutmayı amaçlayan kitapta neler var?



Öngörüsüz, bilgisiz politikacılar... “Politikacı asker”ler... Siyasete bulaşmış ordu... Parası ödenemediği için satın alınamayan zırhlı... Aynı zırhlıyı Yunanistan’ın alması... “Averof” adını verdiği bu tek zırhlıyla Yunanistan’ın tüm Ege’ye egemen olması... Averof’un engellemesi nedeniyle deniz yoluyla cepheye yedek kuvvet gönderemeyen Genelkurmay Başkanlığı... Demiryollarının yeterli olmaması nedeniyle cepheye karadan da yedek kuvvet gönderilememesi... İaşesi temin edilemeyen ordu... Donanımı, teçhizatı yetersiz, soğuktan donan, karnı aç, “açız” diye ortalığı inleten, motivasyonsuz asker... Düzenli geri çekilmeyi bilmeyen, bozguna uğrayan ordu... Nereye gideceğini bilmeyen, kaçacağı yönü fal açarak tayin eden asker... Tek kurşun atılmadan teslim edilen şehirler (Selanik, Üsküp, Manastır)...



Aynı ordu, bu utanç verici yenilgiden çok değil iki yıl sonra Çanakkale’de destan yazacaktır.



Taha Akyol bu değişimi Enver Paşa’nın orduda yaptığı reforma ve süreç içinde ortaya çıkan Türk milliyetçiliğine bağlıyor.



Elbette bunlar sonuçta etkili olmuştur. Fakat orada Mustafa Kemal çıkıp, “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” diye emir vermese, bozulup kaçan askerleri durdurup tekrar siper almalarını sağlamasa, düşman kuvvetleri karada bir köprü başı elde edebilseler savaşın seyri ne olurdu? Akyol nedense bunlara hiç değinmiyor.



Aynı Mustafa Kemal daha sonra, bütün bu felaketlerin üzerine 1. Dünya Savaşı felaketini de yaşayarak daha da yoksullaşmış toplumu, daha da hırpalanmış orduyu üstün liderlik yetenekleriyle toparlayarak ülkeyi işgalden kurtaracak, bağımsızlığına kavuşturacaktır. Bu süreçte en yakın, en sadık adamı da İsmet İnönü’dür.



Birlikte gezinti yaptıkları birgün Atatürk İnönü’ye döner ve “İsmet” der, “sen olmasan bunların hiçbirini yapamazdık.”



İnönü hemen cevaplar: “Olur mu paşam, asıl siz olmasaydınız biz bunları akıl dahi edemezdik.”



Ben de Erkan’a bunları anlattım.



Bu yazı toplam 8365 defa okunmuştur.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
13.03.2013 21:33:19
08:15
13 Mart 2013 Çarşamba
tebrik ve başarıların devamını dilerim.genç kuşakları aydınlatmak görevimiz olmalı.ED
176.40.152.74
Yazarın diğer makaleleri
  • NEŞET ERTAŞ...22 Kasım 2023 Çarşamba 14:04
  • Demokrasi Bayramı21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Türkiye Ka(y)nıyor21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Hayatın Anlamı Üzerine21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Lezzetin Püf Noktası21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Ortadoğu’dan Sevgilerle21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Gitardaki Sentez21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Gündem Özel21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Bahri Toygar Sempozyumu21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Portakal Çiçeğindeki Cazibe21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Deli Balın Marifetleri21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Ekonomide Sıçramanın Koşulu21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Nevruz, Özür ve Sonrası21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Bahar Yazısı21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Erkan ile Sohbet21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Toplum ve Teknoloji21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Müslüm Gürses’in Katharine’i21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Kendi Ayağına Sıkmak21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • TARSU’nun Aynaları21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • CHP’li ve AKP’lilerde Karakteristik Davranışlar21 Eylül 2015 Pazartesi 09:21
  • Yeni Doğuş Gazetesi ©1986 - Tüm Hakları Saklıdır, Kaynak Gösterilmeden İçerik kopyalanamaz.
    Oluşturma süresi(ms): 4