:

:

:

TESADÜFÜN BU KADARI!

8 Mart 2017 Çarşamba 10:05
Uzm. Dr. Sevilay Eriş

Tesadüf, olayların nedensiz ve gelişigüzel meydana gelmesidir. Olması imkansız birşeyin olması durumu da diyebiliriz.

Socrates 'Kainatta tesadüfe tesadüf etmek imkansızdır' der.

Konuyu, örneklerle biraz renklendirelim şimdi.

Viyana'da 79 milyon kişinin ölümünden sorumlu olan Hitler, Stalin ve Josef'in hep aynı parkta yürüyor olmaları yavan  bir tesadüfle açıklanabilir mi?

Bir sahhaf  veya kitabevinde gözünüze ilişiveren bir kitabın içinde, epeydir beyninizi kemiren soruların yanıtlarını buluverme zamanı...

Veya şu anda bu yazıyı okuyor olmanız?? Belki de ne zamandır merak etiğiniz, ilgi  duyduğunuz bir konuydu da hemen bugün tesadüfi olarak karşınıza çıkıverdi!

İzlediğiniz bir sinema filminin, hep çok da merak ettiğiniz bir kavramı karşınıza çıkartıvermesi  kuru bir tesadüften mi ibarettir?

Bazen yolda yürürken çok uzun zamandır görmediğiniz bir ahbabınıza rastlarsınız  veya eski bir dostunuz telefonla arayıverir de 'Ah tam da bugün seni aklımdan geçirmiştim, tesadüfün  bu kadarı!' dediğiniz de çok olmuştur sanırım...

Hadi sosyal medya üzerinden örnekle de gideyim. Okumakta olduğunuz bir kitabı veya metni, binlerce kilometre ötenizdeki bir arkadaşınızın da okuduğunu, yaptığı paylaşımdan anlayınca şaşırıverirsiniz ya hani...

Roma'nın o efsane kurucusunun ismi Romulus' tur, daha sonra Augustus adını almıştır. Batı Roma İmparatorluğunun son imparatorunun isminin de yine Romulus Augustus olması bir tatlı tesadüften mi ibarettir sadece?

Örnekleri kendi yaşamınız üzerinde de düşünüp yorumladığınızda nasıl da şaşırıverdiğinizi tahmin ediyor olmam da tesadüf mü acaba?:)

O tesadüf deyip geçiverdiğiniz ama aslında çok ince ve hoş ayrıntılar, bir başka sıradışı gerçekliğin ya da yaratıcının bize anlatmak istediği bir ileti olabilir mi?

Tıpkı bu tesadüf  'zannettiğimiz' durumlar  gibi, hastalarımın, hastalıkları ile zihinsel durumları arasında da benzer çarpışmaları sıkça görürüm.

Örneğin hep kabızlıktan şikayet edenlere; 'Eski, artık ihtiyaç duymadığınız eşyalarınızı da atamıyor musunuz?' diye sorduğum anda irkiliverirler. Nereden bildiniz derler veya öyle soruyormuş gibi bakarlar. 

Bilirim ki, dışkısını vermeyen bir beden, eski eşyalarını da, yaşanmışlıklarını da ,hayatlarında artık bitmiş olanları da bırakmakta zorlanır. Ve tam tersi de doğru kabul edilir. Yumurta tavuk, tavuk yumurta ilişkisi gibi yani.

Omurga (boyun, sırt, bel) ağrısı ile gelen hastalarımın, öncelikle yeterince su içip içmediklerini sorguladığımda, çoğunlukla içmediklerini, su içmeye çalıştıklarını ancak bir türlü içemediklerini söylerler. Bedenin %60' ını kapsayan  hayat kaynağını, can veren 'su'yu bedene almaya ket vurmakta...

Yaşamın kaynağı olan suyu bile vücuda kabul etmiyor, reva görmüyor da, kendini cezalandırıyor, acıtıyor, ağrıtıyor gibidir adeta. Buna tesadüf deyip geçmek mümkün müdür?

Boyun ağrısı veya tutukluğu ile gelen hastalarıma, çok mükemmelliyetçi olup, hayatlarında hiç esnekliğe yer olup olmadığını sorarım örneğin. Tepki hep aynıdır: Şaşkınlık. Nasıl bildin şaşkınlığı..

Boyun ağrısı yapan görünen neden, uzun süreli bilgisayar kullanımı da olabilir pekala. Bana da o zaman niçin bu kadar uzun süre ekranın karşısında kaldığını sormak düşer. 'İş mecburiyetinden doktor hanım' diye yanıtlamışsa eğer, ben de 'Neden işini haddinden fazla mükemmel ve kusursuz yapmak istediğini, niçin biraz daha esnek davranamadığını sorarım.

Bilirim ki tüm bunlar aciz bir tesadüften ileri gelen örtüşmeler değildir...

Tesadüf, rastlantı, kader, tevafuk... Büyük resmin küçük parçaları...

Kader, masum bir kabullenişi ima ederken, tevafuk işin içine kutsallık ve ruhaniyet katar gibidir. Tesadüf ve rastlantı kelimeleri ise, insan aklını aşan bu büyülü gerçeği ucuzlatıyor sanki...

Farkındalığımız arttıkça, yaşadıklarımızı yüksek idrak ile algılamaya başladıkça, o durumu aslında ne için yaşadığımızı gözlemlemeye başlarız.

Belki de en çok tepemizin tasını attıran insanlar ve durumlar, en iyi öğretmenlerimiz olmuşlardır... Kim bilir?...

Bu yazı toplam 1392 defa okunmuştur.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Aygül kıraç
16:50
8 Mart 2017 Çarşamba
Güzel yazılarınızın Devamını paylaşmanızı bekliyoruz
85.98.217.228
Yazarın diğer makaleleri
  • SERSERİ İLE KİBİRLİ8 Ekim 2018 Pazartesi 09:05
  • BENLİK18 Eylül 2018 Salı 09:56
  • UFAK TEFEK ŞİFACILAR:SÜLÜK İLE TEDAVİ 11 Nisan 2018 Çarşamba 09:33
  • ZAMANIN EFENDİSİ OLMAK16 Mart 2018 Cuma 10:43
  • ASALET KAVRAMI ÜZERİNE25 Ocak 2018 Perşembe 10:54
  • ŞU MUTLULUK DENEN ŞEY NE OLA Kİ? 27 Aralık 2017 Çarşamba 10:07
  • ZEYTİNE DAİR BİRÇOK ŞEY…29 Kasım 2017 Çarşamba 10:03
  • HEKİMLER ÖLÜYOR TIPKI HEKİMLİK GİBİ…8 Kasım 2017 Çarşamba 10:42
  • PRP (KENDİ KANI İLE TEDAVİ) NEDİR?13 Ekim 2017 Cuma 11:00
  • AĞLAMAK GÜZELDİR20 Eylül 2017 Çarşamba 10:44
  • ‘BİR KABLOSUZ AĞA BAĞLANMAK’ - ELEKTROMANYETİK KİRLİLİK –25 Ağustos 2017 Cuma 10:02
  • AH BU EKRANLARIN GÖZÜ KÖR OLSUN! 4 Ağustos 2017 Cuma 10:04
  • SÜRMENAJ DA NEDİR?19 Temmuz 2017 Çarşamba 10:27
  • HAYAT DERSİ 5 Temmuz 2017 Çarşamba 10:45
  • NAZENDE SEVGİLİ: OMEGA-3 21 Haziran 2017 Çarşamba 10:26
  • ESKİDEN BİZİM ORALARDA HEP YAPARLARDI: HACAMAT7 Haziran 2017 Çarşamba 10:27
  • SONRADAN GÖRME31 Mayıs 2017 Çarşamba 10:40
  • ANNELİK NEDİR? NE DEĞİLDİR? 17 Mayıs 2017 Çarşamba 11:13
  • AZİM Mİ? HIRS MI? 10 Mayıs 2017 Çarşamba 09:52
  • NEFESİM NEFESİNE3 Mayıs 2017 Çarşamba 10:05
  • Yeni Doğuş Gazetesi ©1986 - Tüm Hakları Saklıdır, Kaynak Gösterilmeden İçerik kopyalanamaz.
    Oluşturma süresi(ms): 2